Sıkılmadınız mı?

Ben sıkıldım.

Ne zaman çevre sorunlarının kökeni aransa iş dönüp dolaşıp vatandaşa geliyor.

Vatandaş satın almasaydı.

Vatandaş tasarruf etseydi.

Vatandaş çevre-dostu ürünü tercih etseydi.

Vatandaş geri kazanıma uygun davransaydı.

Vatandaş itiraz etseydi.

Vatandaş kirliliği rapor etseydi.

Vatandaş seçmeseydi.

Vatandaş bilinçli olsaydı.

Uzuyor gidiyor bu söylem.

Ben bu söylemlerin arasında şunları söyleme ihtiyacı duyuyorum:

 

Neden bu kadar çok çevre-dostu olmayan ürün market raflarında var?

Neden çevre-dostu olmayan ürünler çevre-dostu olanlardan daha ucuz?

Çevre-dostu olmayan ürünlere bir caydırıcılık getirilemez mi?

Neden ihtiyacımız olmayan ürünler sürekli piyasaya sürülüyor?

Örneğin telefonların modelleri niye bu kadar sık değiştiriliyor?

Neden “hızlı moda” diye bir kavram geliştirildi?

Neden neredeyse her hafta sezon değişiyor?

Neden endüstriyel kuruluşların bu kadar kirli üretim yapmasına izin veriliyor?

Neden hayatımızda bu kadar çok atık potansiyeline sahip ürün var?

Örneğin tek kullanımlık plastikler hala neden var?

Neden alınan uluslararası kararların yaptırımı yok?

Bu sorular da uzar gider…

 

*

 

Vatandaş ne yapsın?

Elbette cebine hangisi uygun geliyorsa onu yapacak.

Elbette ayağını yorganına göre uzatacak. Hele şu enflasyon şartlarında…

Marifet, çevre-dostu ürünü vatandaşa uygun hale getirebilmekte…

Nasreddin Hoca “Hırsızın hiç mi suçu yok?” demiş.

Biz de şöyle söyleyelim, “Kirletenin, kirletenlere izin verenin, kirlenmeye göz yumanın hiç mi suçu yok?”.

 

*

 

İşte bu yapılanın adı YEŞİL KAYDIRMA. Yeşille Aklama genel kavramının bir alt kategorisi…

 

 

 

 

Yani,

Şirketlerin, endüstriyel kuruluşların, kamu kurumlarının, politikacıların ve diğerlerinin çevre problemleriyle ilgili sorumluluk ve suçlarını vatandaşların üstüne atması, kendi üzerinden vatandaşa kaydırması…