Tekstil sektörü ekonomik kalkınma için önemli bir sektördür. Milyonlarca kişiye istihdam sağlar. Diğer sektörlerle kıyaslandığında çok daha yoğun bir işçiliğe ihtiyaç duyulur bu sektörde. Sadece Avrupa Birliği’ndeki 27 ülkenin 2020 yılında tükettiği tekstil ve ayakkabı ihtiyacını karşılamak için dünyada yaklaşık 13 milyon kişinin tedarik zincirlerinde tam zamanlı olarak çalıştığı biliniyor. Türkiye’deki tekstil, hazırgiyim ve deri ürünleri sektörleri ise 2021 yılı kayıtlarına göre yaklaşık 1 milyon kişiye (kayıtlı) istihdam sağlıyor. Bu da tekstil sektörünü istihdam kaynağı açısından dünyadaki üçüncü sektör haline getiriyor. İlk iki sektörü ise gıda ve konut sektörü oluşturuyor. Üretimin çoğu Asya’da gerçekleşiyor. Bu ülkelerde genelde işçi sağlığı ve güvenlik standartları olması gerektiği düzeyde değil.

Tekstil Tüketimi

Tekstil sektöründe yüksek bir hareketlilik bulunduğunu biliyoruz.  Avrupa önemli bir ihracatçı ve ithalatçı konumunda… Avrupa’nın ithal ettiği tekstil ürünlerinin %45’ini hazır giyim ürünleri oluşturuyor. Ev tekstili ve ayakkabı ithalatı da bunu izliyor. Avrupa ithalatının büyük bir kısmını Çin, Bangladeş ve Türkiye’den yapıyor. Avrupa için yapılan hesaplara göre kişi başı yıllık tekstil tüketimi 15 kg’ı buluyor. Bunun 6 kg’ını giysi, 6,1 kg’ını ev tekstili ve 2,7 kg’ını ayakkabı oluşturuyor. Endüstriyel tekstil ürünleri ve halılar bu rakama dâhil değil.

Çevresel Yük

Tekstil ürünlerinin üretimi ve tüketimi çevre üzerinde önemli bir yük oluşturuyor, iklim değişikliğine büyük bir katkı sunuyor. Etkiler en baştan, liflerin üretimi aşamasından itibaren görülmeye başlanıyor. Pamuk, keten, kenevir gibi hammaddelerin yetiştirilmesi ve üretilmesi aşamasındaki arazi ve su kullanımının, gübre ve pestisit kullanımının etkileri büyük oluyor. Polyester ve elastan gibi sentetik lifler kullandığınızda da enerji ve kimyasal madde tüketerek çevre üzerinde yük oluşturmuş oluyorsunuz.

Tekstil ürünlerinin imalat sürecinde de yüksek miktarlarda enerji ve su kullanılır. Bunun yanında kullanılan kimyasal maddeler de üretim sürecindeki çevresel yükü artırır. Dağıtım ve perakende süreçlerinde de karşımıza ulaşım emisyonları ve ambalaj atıkları çıkar.  Kullanım esnasında, yıkama, kurutma ve ütüleme süreçlerinde kullanılan elektrik, su ve deterjan ise çevresel yükü artırmaya devam eder. Bu esnada mikroplastikler ve kimyasal maddeler suyu kirletmeye devam eder. Diğer taraftan da tekstil atıkları biriktirmeye başlarız. Oluşan atıklar ya yakma tesislerinde ya da depolama alanlarında son bulur.

Tekstil atıklarını atık yığını içerisinden ayrı olarak toplayıp geri kazanmaya karar vermek ve gerekeni yapmak da önemli bir çaba gerektirir. Ayrı toplanan tekstil atıklarını yeniden kullanmak veya geri kazanmak ancak atığın kalitesi ve kompozisyonu uygun olduğunda mümkündür. 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre dünyada oluşan tekstil atıklarının %1’inden daha az bir kısmı yeni bir ürün elde etmek için geri kazanılmıştır.

Tekstil üretiminde yüksek miktarlarda hammadde kullanılır. Avrupa’da 2020 yılında satın alınan tekstil ürünleri için kişi başı 391 kg hammadde kullanıldığı hesaplanmıştır.

Su Tüketimi

Tekstil sektörünün en önemli çevresel yüklerinden biri su kullanımıdır. Özellikle mavi su olarak sınıflandırılan suyu kullanır bu sektör. Bu su içme suyunu da içinde barındıran, göllerde,  nehirlerde, rezervuarda biriken sudur. Yeraltı suyu akiferlerinden çekilen sudur aynı zamanda. Mavi suyu evlerimizde, işyerlerimizde kullanabiliriz. Tarımsal sulamada da mavi su kullanılır. Mavi suyun %70’ini kullanır tarımsal uygulamalar. İşte tekstil sektörü de bu suyu sever. Gri suyu kullanmaz mesela.

2020’de Avrupa’da satın alınan kıyafet, ayakkabı ve ev tekstili ürünleri için kullanılan mavi su yaklaşık 4 milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Bu, kişi başı 9 ton su anlamına geliyor. Bu da tekstil üretimini su kullanımı açısından gıda ve rekreasyonel kullanımdan sonra üçüncü sıraya oturtuyor. Bunun yanında 20 milyar m3 yeşil su da pamuk üretimi için kullanılmıştır. Bu da kişi başına yeşil su tüketimini 44 m3’e çıkarıyor.  Mavi suyu kıyafet, ayakkabı ve diğer tekstil ürünlerinin üretiminde görürken, yeşil suyun pamuk gibi liflerin yetiştirilmesinde kullanıldığını görüyoruz.

Arazi İhtiyacı

Tekstil ürünlerinin üretiminde, özellikle doğal tekstil üretiminde yüksek miktarda arazi ihtiyacı bulunur. Avrupa’da 2020’de yapılan tekstil alışverişinin tedarik zincirlerinde kişi başına 400 m2’lik bir arazinin kullanılmış olduğu hesaplanmış. Bu alanın da yalnızca %8’i Avrupa arazisinden kullanılmış. Yün gibi hayvan bazlı liflerin üretimi için de arazi kullanımı yüksek düzeydedir.

Sera Gazı Emisyonları

Tekstil ürünlerinin üretimi ve tüketimi sera gazı emisyonlarının oluşumuna yol açmaktadır. Özellikle kaynakların çekilmesi, üretim, yıkama, kurutma ve atık yakma gibi süreçler bu etkiyi oluşturmaktadır. Tekstil ürünleri tüketiminden dolayı oluşan kişi başı sera gazı emisyonunun 270 kg CO2e olduğu hesaplanmış. Avrupa’daki tekstil tüketimi nedeniyle oluşan bu sera gazı emisyonlarının %75’inin ise Avrupa dışında gerçekleştiği biliniyor. Tekstil ürünlerinin iklim değişikliğine katkısının %80’i üretim aşamasında gerçekleşiyor. Kullanım aşamasında %14, dağıtım ve perakende aşamasında %3 ve atık yönetimi esnasında %3’lük bir sera gazı emisyon oranı bulunuyor. Özellikle pamuk gibi doğal liflerden üretilen tekstil ürünlerinin sera gazı etkisinin sentetik liflere göre düşük olduğu biliniyor.

Ne yapmalı o halde?

Tekstil üretim sürecinin her aşamasında yüksek bir çevresel yük oluştuğuna ve insan olarak gezegendeki yaşamımızın devamı bu yükü düşürmemize bağlı olduğuna göre üretim ve tüketim kalıplarımızı değiştirmekten başka çare gözükmüyor. Daha az ve daha sorumlu bir şekilde üretme ihtiyacının vakti geldi de geçiyor. Üretim süreçlerini bir yandan tüketim tercihlerimiz şekillendireceğine göre de daha az ve daha sorumlu bir şekilde tüketmekten başka çare yok!

Endüstri ne yapmalı?

Az üretmeli ama dayanıklı üretmeli. Ürünleri öyle bir tasarlamalı ki endüstri, o ürünler hiç ölmemeli. O ürünü imal ederken temiz kaynaklar kullanmalı. O ürünü tasarlarken, yeniden kullanılabilmesini, onarılabilmesini, geri kazanılabilmesini hesaba katmalı.

Yoksa insan ırkı olarak bizler bindiğimiz dalı kesmeye devam edeceğiz.