Küresel riskler raporu…

 

Her yıl, Dünya Ekonomik Forumu, risk uzmanlarının ve iş dünyası, hükumetler ve sivil toplum içinden dünya liderlerinin risk algılarını ölçerek bu raporları hazırlar. Bu raporlar beş kategori içinde küresel risklerin değerlendirmesini sunar: ekonomik, çevresel, jeopolitik, sosyal ve teknolojik. Bu yılın raporu da daha yeni yayınlandı.

 

Yaklaşık 1000 uzman ve 12000 ülke seviyesinde katılımcı ile bu yılın Küresel Risk Algısı Araştırması gerçekleştirildi. 124 farklı ülkeden katılımcının görüşleriyle ülkelerin kısa dönemdeki risk algılarının farklılıkları ayrıca ortaya kondu bu araştırmada. Katılımcıların verdiği yanıtlarla ulusal karar verme mekanizmalarını bilgilendirmek ve aynı zamanda küresel risk ve perspektiflerle ulusların risk algısının nasıl farklılaştığını belirlemek amaçlanıyor.

Genel bulgulara şöyle bir bakalım.

 

Risklerin en tepesinde “İklim Eylemi Başarısızlığı”  oturuyor. “Ekstrem Hava Koşulları” ve “Biyoçeşitlilik Kaybı” ise sırasıyla ikincilik ve üçüncülük madalyasını taşıyorlar. Bakın, onca risk arasından üçü de çevreyle ilgili olan riskler uzmanların risk algısını oluşturuyor. “Sosyal Uyum Erozyonu”, “Geçim Krizi”,  “Enfeksiyon Hastalıkları” riskleri sonradan geliyor. Bu riskleri yine iki çevresel risk daha izliyor: “Çevresel Tahribat” ve “Doğal Kaynak Krizi”. Dokuzuncu sıraya “Borç Krizi”, onuncu sıraya ise “Jeo-ekonomik Anlaşmazlıklar” yerleşiyor.

 

Araştırmaya katılan risk uzmanlarının yalnızca altıda biri iyimser. Bu sistemik sorunların çözümü için küresel liderlerin biraraya gelmesi gerektiği, net sıfıra geçiş için birbirleriyle uyumlu adımlar atmaları gerektiği rapor boyunca belirtiliyor.

 

Soru: Raporu kim hazırlamıştı?

Cevap: Dünya Ekonomik Forumu

Soru: Ama risklerin çoğu çevreyle ilgili… Ekonomi? Çevre?

Yorum: Çevre sorunlarının ekonomiyi yutacağını anlatıyorduk. Şimdi ekonomistler de anlatıyor.

 

Pandeminin Etkisi

 

Evet, pandeminin üçüncü yılına giriyoruz ve küresel endişelerde iklim riskleri baskın hale geliyor. Kısa dönemli risklerin başında “Ekstrem Hava Koşulları”, uzun dönemli risklerin başında ise “İklim Eylemi Başarısızlığı”.

 

2018 yılındaki risk algısına baktığımızda ilk beş risk içinde “Siber Saldırı” ve “Veri Hırsızılığı” risklerinin bulunduğunu görüyoruz. Oysa 2020, 2021 ve 2022’nin ilk beş riski içinde bunların adı bile yok. 2018’den 2022’ye giderken ne oldu, neyi yaşadık? COVID-19 pandemisini yaşadık. Pandemi algıları değiştirdi. Sonraki on yıl içinde ortaya çıkacak riskleri belirlerken artık gündemimizde siber saldırıdan ve veri hırsızlığından daha önemli sorunlar vardı. Ölüm – kalım meseleleri… Yani iklim değişikliği…

 

Araştırmaya katılanlara göre pandeminin başlangıcından beri sosyal ve çevresel riskler büyüdü. “Sosyal Uyum Erozyonu” ve “Geçim Sıkıntısı” riskleri sosyal risklerin başına geçti. Pandeminin başından beri borç krizleri, siber-güvenlik hataları, dijital eşitsizlik ve bilime karşı çıkış gibi sorunlar daha çok ortaya çıktı.

 

Katılımcıların yalnızca %11’i, 2024’e kadar küresel toparlanmanın hızlanacağına inanıyor. %84’lük kısım gelecekle ilgili olumsuz duygularını, endişelerini belirtiyor. Yaygın bir kötümserlik bir hayal kırıklığı dalgası oluşturuyor; bu da insanları atalete sürüklüyor.

 

Önümüzdeki iki yıl içinde “Sosyal Uyum Erozyonu”, “Geçim Krizi” ve “Akıl Sağlığı Bozulması” riskleri kapıyı çalacak gibi görünüyor. Yanlış okumadınız: akıl sağlığı riski… Toplumun bu yaraları, küresel sorunlarla ilgili uluslararası ortaklıklara toplum desteğini zorlaştırıyor.

 

İklim Eylemi Başarısızlığı

 

Ne demek İklim Eylemi Başarısızlığı?

 

Şu demek: Devletlerin ve kuruluşların iklim değişikliğine uyum ve iklim değişikliğiyle mücadele süreçlerine, ekosistemleri ve canlılığı korumaya, karbon-nötr bir ekonomiye geçişe yeterince yatırım yapmaması, bu konuları yeterince desteklememesi ve gücünü kullanmaması demek.

 

İklim değişikliği kendisini kuraklık, yangınlar, sel ve taşkınlar, kaynak kıtlığı, tür kaybı gibi etkilerle zaten gösteriyor. 2020’de pek çok kent yıllardır görmediği ekstrem hava koşullarını gördü. Arktik bölgede ortalama yaz sıcaklıkları önceki yıllara kıyasla 10oC fazlaydı. Glasgow’daki 26. Taraflar Konferansı (COP 26) işte bu olaylar görüldükten sonra yapıldı.

 

Evet bu konferansta 197 ülke bir araya gelip Glasgow İklim Paktı’nı imzaladı ama dünyayı Paris İklim Anlaşması’nın 1,5oC sıcaklık artışında sınırlama hedefine gidecek yolun taşlarını yeterince sağlam döşeyemedi.

 

COVID-19 krizinin ekonomik yükünün ve zayıflamış sosyal uyumun iklim eylemini zedeleyeceği düşünülüyor. Güçlü iklim eylemi için güvensiz, kutuplaşmış ve kızgın bir toplumun politik desteği vermeyebileceği öngörüsü var.  Avrupa Birliği, İngiltere, Amerika gibi ülkeler gelişmekte olan ülkeler için iklim finansı hedeflerine uyum göstermeye çok da istekli değillerdi örneğin. Çin ve Hindistan, Glasgow’da alınmak üzere olan kömürden çıkma kararını sulandırarak kademeli azaltma literatüründe ısrar etmişlerdi.

 

COVID-19’la oluşan ekonomik kriz, iklim değişikliğiyle mücadele çabalarına finansman ayırma çabalarını geciktiriyordu. Ekonomik büyümeyi nasıl restore ederiz sorusunun cevabı aranıyordu çünkü. Ekonomik kriz varken iklime olan etkiler göz ardı ediliyordu her zamanki gibi. Hepimizin gözü önünde olan bu gelişmeler elbette iklim eyleminde başarısızlık riskini düşündürecekti. Özellikle gençlerin, bilimsel gelişmeleri okuyanların başındaki eko-anksiyete veya iklim depresyonu artmaya devam ediyordu.

 

Ülkelerin Risk Algıları

 

124 ülkeden katılımcıların kendi ülkeleriyle ilgili risk algıları ölçüldü demiştik. Toplamda 12000 kişinin görüşü alındı.  Soru şöyleydi: “ Önümüzdeki iki yıl içinde ülkeniz için tehdit oluşturacak ilk beş risk nedir?”

 

Almanya’nın en önemliden başlayarak risk sıralaması şöyleydi: 1-İklim Eylemi Başarısızlığı, 2-Sosyal Uyum Erozyonu, 3- Dijital Gücün Belli Kişilerde Yoğunlaşması, 4- Büyük Ekonomilerdeki Borç Krizleri, 5-Stratejik Kaynakların Jeopolitizasyonu

 

Amerika’nın risk sıralaması şöyleydi: 1-Büyük ekonomilerde varlık balonu sönmesi, 2-İklim Eylemi Başarısızlığı, 3-Ekstrem hava Koşulları, 4-Büyük Ekonomilerde Borç Krizleri, 5-İşsizlik ve Geçim Sıkıntısı Krizleri

 

Türkiye’nin risk algısını merak ediyor musunuz? Sıralayalım o zaman: 1- İşsizlik ve Geçim Sıkıntısı krizleri, 2-Uzun Süren Ekonomik Durgunluk, 3-Devletlerarası İlişkilerin Parçalanması, 4-İnsan Yapımı Çevresel Hasar, 5-Teknoloji Yönetişiminde Başarısızlık

 

İşte durum böyle…