Glasgow’daki en önemli gündem maddelerinden biri finanstı.

Havada uçuşan sorular şöyleydi:

İklim finansı nasıl yapılacak?

Gelişmiş ülkeler tarafından söz verilen ancak bir türlü ödenmeyen yıllık 100 milyar dolar iklim bütçesi bu sefer oluşturulacak mı?

Bu fonlar gelişmekte olan ülkelere iklim eylemi için sunulacak mı?

Üç tip finans bekleniyordu Glasgow’dan: İklim uyumu finansı, kayıp ve hasar finansı ve iklim kriziyle mücadele finansı.

Glasgow’daki 26. taraflar konferansından doyurucu bütçeler çıkacak mıydı? Zengin ülkeler kesenin ağzını açacaklar mıydı? Önceki tecrübeler bu işin çok zor olduğunu, verilen sözlerin tutulmadığını söylüyordu.

Tartışmalar böyle devam ederken bir sürprizle karşılaştı taraflar.

Sürpriz finans dünyasından geldi.

 

Finans Dünyası

Adı GFANZ. Açılımı Glaskov Finansal Net Sıfır Birliği (Glasgow Financial Alliance for Net Zero). Dünya ekonomisinde karbonsuzlaşmayı ve 2050’ye kadar net sıfır emisyona ulaşmayı isteyen büyük finansal kuruluşların oluşturdukları küresel bir koalisyon.  45 ülkeden 450 kadar finans kuruluşu var bu birlikte.  Bankalar, sigortacılar, varlık yöneticileri, kredi kurumları, borsalar gibi neredeyse bütün finansal spektrum bu birliğin içinde yer alıyor.

Birlik 130 trilyon dolarlık bir özel sermayeyi ekonomiyi net sıfıra dönüştürmek için kullanmayı taahhüt ediyor.  Birlikteki bütün firmalar her yıl finanse ettikleri emisyonları raporlamayı kabul ediyor.

GFANZ, her borç verme ve yatırım kararında iklimi dikkate alan bir finans sistemi olmayı hedefliyor.  Şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi ilkeleri benimsiyor. Böylelikle şirketlerin karbonsuzlaşmayı benimsemelerini sağlamak için bir baskı oluşturmayı planlıyor.

Finans sektörü iklim riskini tanıyor. Risk ve fırsatları fiyatlandırmak için iklimle ilgili hususların ifşa edilmesi gerektiğini biliyor.

Para yönünü değiştiriyor.

İngiltere net sıfıra ayarlanmış bir finans merkezi haline gelme planları yapıyor.

 

Ülkeler

“Küresel sıcaklık artışlarını 1.5oC ile sınırlamak istiyorsak paranın yönünü değiştirmek gerekir,” diyor sivil toplum. Bazı liderler bu gerçeği kabul ediyormuş gibi görünüyor.

Düşük karbonlu bir gelecek için ve iklimin yıkıcı etkilerini yaşayan ülkeleri desteklemek için trilyonlarca dolar ilave yatırım gerekiyor.

Norveç iklim uyumu için ayırdığı bütçeyi üç katına, Japonya ve Avustralya iki katına çıkarma sözü veriyor. İsviçre, ABD ve Kanada da uyum fonuna katkı koymayı taahhüt ediyor. ABD bugüne kadarki en yüksek uyum finansı taahhüdünü yaparken, Kanada iklim finansının %40’ını uyum için harcayacağını açıklıyor.

İngiltere, İspanya, Japonya, Avustralya, Norveç, İrlanda ve Lüksemburg da gelişmekte olan ülkelere yıllık 100 milyar dolar ödeme yapmayı planlıyor.  Desteklenecek ilk ülkeler arasında Bangladeş, Fiji, Jameika, Rwanda ve Uganda bulunuyor.

Sonraki günlerde yeni taahhütlerin de gelebileceği düşünülüyor.

 

Güney Afrika’ya Destek

İngiltere, ABD, Fransa, Almanya ve AB liderleri biraraya gelerek Güney Afrika’nın temiz enerjiye geçişini destekleme sözü veriyorlar. Güney Afrika dünyanın en karbon-yoğun elektriğini üretiyor. Ancak ulusal katkı beyanında azimli bir emisyon azaltım hedefi ortaya koyuyor.  Güney Afrika için ilk aşamada ilk 3-5 yıl içinde 8.5 milyar dolarlık bütçe ayrılacağı belirtiliyor.

 

Yeterli mi?

COP26’da çeşitli finansal destekler açıklanmaya devam ediyor. Nihai karar açıklanınca son rakamı öğrenebileceğiz belki.

Ama yeterli olup olmadığına karar verebilecek miyiz?

Şüpheliyim.

Aklımızda şöyle sorular oluşuyor:

Şimdi destek sözü veren ülkeler paranın keseden çıkması anında aynı duruşu sergileyebilecekler mi?

Bu fonlar nasıl dağıtılacak?

Fonlar ihtiyaç sahiplerine zamanında ulaşacak mı? Bürokraside çok zaman kaybedilecek mi? Fonlar ulaştı diyelim, ihtiyaç sahibi ülkeler fon kullanımında özerk olabilecekler mi?

Bütün bu sorular sürüp gidecek elbette, yanıtları zaman gösterecek.

Ama bir gerçek göz kırpıp duruyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Finans sektörü bunu görüyor. Para yön değiştiriyor.