Bayılıyorum Avrupa’nın sunduğu bu yasal düzenleme paketlerine.  Paketlerin altında güzel raporlar da oluyor çoğunlukla. Bilimsel analizler yapıyorlar. Okuyorum ve faydalanıyorum.

30 Mart’ta yine yeni bir paket sundu Avrupa Komisyonu. Döngüsel ekonomiye geçişi hızlandıracak bir paket. Pakette şunlar vardı:

  • AB pazarındaki ürünlerin döngüselliğini artırmayı amaçlayan Sürdürülebilir Ürünler Girişimi,
  • Ekotasarım yasalarında yeni düzenlemeler,
  • Sürdürülebilir ve döngüsel tekstil için yeni bir strateji,
  • İnşaat ürünleri düzenlemesinde revizyon önerisi,
  • Tüketici gücünü artırmak için yeni kurallar.

Sürdürülebilir Ürünler ve Ekotasarım

AB pazarında satılan ürünlerin sürdürülebilir hale getirilmesini amaçlayan bir girişim. Avrupa Komisyonu sürdürülebilir ürünleri norm haline getirmek istiyor. Pazara getirilen tüm ürünlerin karbon ve çevresel ayak izleri gibi ölçümlerinin yapılmasının yolunu açıyor. Eko-tasarım konusunu yasal olarak sağlamlaştırmak istiyor. Dijital Ürün Pasaportunun geliştirilmesi de gündemde.  Sınırda karbon düzenleme mekanizmasında olduğu gibi pazardaki diğer ürünlerde de sürdürülebilirlik odaklı değerlendirmeler olacak gibi görülüyor.

Sürdürülebilir Tekstil

Tekstil sektörü bildiğimiz gibi en çok kirleten sektörlerden biri. En çok atık üreten, kaynakları en çok sömüren sektörlerden biri… Tedarik zincirlerinde sömürülen insanları, çiğnenen insan haklarını saymıyorum şimdi. Avrupa Komisyonu “Tekstil Stratejisi” diye adlandırdığı düzenlemeyle bu sektöre daha fazla sürdürülebilirlik getirmek istiyor. Ürün tasarım kuralları, tekstil ürünlerinin daha fazla yeniden kullanılma hedefleri, tekstil atıklarının nasıl yönetileceğine tasarım aşamasında karar vermeyi gerektirecek yeni düzenlemeler.

Ancak tekstil sektöründeki aşırı üretime, her gün yeni bir markanın ortaya çıkmasına nasıl “DUR” diyecekler bilemiyorum. Üretime tam gazla devam ederken, yeşille aklama yaparak sunulan sürdürülebilir tekstil ürünlerinin dönüşüm için yeterli olacağını düşünmek saflık olur elbette. Boyutuna bakılmaksızın piyasada bulunan tüm tekstil üreticileri bu ilkeleri benimseyecekler mi dersiniz?

İnşaat Ürünleri

İnşaat ürünleri sektörünün karbon ayak izinin çok yüksek olduğunu biliyoruz. AB emisyonlarının %34’ü inşaat endüstrisinin eseri. Acil dekarbonizasyona ihtiyacı var bu sektörün. Ancak bu ürünlerle ilgili standartlar daha çok kaliteyle ilgili. Çevreye verdikleri etkiler pek de sorgulanmadı bugüne kadar. Avrupa Komisyonu, bu konudaki yasal düzenlemeyi güçlendirmek istiyor. Dijital ürün pasaportuna bu ürünleri de dâhil ederek sürdürülebilirlik ve çevre performansını izlemek istiyor.

Tüketiciyi Güçlendirmek

“Yeşil Geçiş için Tüketiciyi Güçlendirme Girişimi” yeşille aklama yapmayı önlemek ve “ürünlerin modasının geçmesi” anlayışının azalması için kurulmuş. Bunun için bazı ilave yasal düzenlemeler öneriliyor komisyon tarafından. Öneride sürdürülebilirlik iddialarının ve etiketlerinin inandırıcılığının sağlanması amaçlanıyor. Yapılan araştırmalar “yeşil” olduğu iddia edilen ürünlerin %42’sinin yanlış ve yanıltıcı olduğunu ortaya koyuyor. Garanti sürelerinin uzunluğu konusundaki bilgilendirmeyle ilgili getirilen yeni düzenlemeler, tüketicilerin ürünün beklenen yaşam süresini anlayabilmelerini amaçlıyor.

İtirazım var mı?

Bütün bunlara itirazım var mı? Yok tabii. Bu kadar ince ince düşünülmüş ve sürdürülebilirliği amaçlayan düzenlemelere nasıl itirazım olabilir?

Benim itirazım çifte standart içeren anlayışlara. Bir taraftan bu paketleri sunarken diğer taraftan savaşları hazırlayan zihniyetlere itiraz ediyorum.

IPCC’nin son raporu iklim krizi gerçeğini tüm açıklığıyla ortaya koymuşken bir savaş ortamına kimin ihtiyacı var?

Şimdi Avrupa, Rusya’ya gaz, petrol ve kömür yönünden bağımlılığını azaltmak için planlar yapıyor. Bir taraftan da kömürden çıkış süresinin bazı ülkeler için esnetilebileceğini söylüyor.

“Bu savaşı Avrupa mı çıkardı?” diyebilirsiniz. Savaşın altyapısını kimler tarafından nasıl hazırlandığı sorusu benim uzmanlık alanımı aşıyor elbette. Ben sadece iklim krizi kapıdayken ve gerçekken savaşı durdurmak, savaşa götüren taşları döşemekten kaçınmak tüm ülkelerin sorumluluğuydu diyorum. Sadece paket sunmak, sadece rapor yazmakla olmuyor diyorum. Sadece mağdurları alkışlamakla olmuyor diyorum.

Her şey doğru mu yapıldı geçmişte?

Karbon ayak izi konusunda ülkelerin tarihsel sorumluluğu ortada…

Bu tarihsel sorumluluk içinde fosil yakıtlara bu kadar bel bağlama sorumluluğu da var. Elbette Rusya’ya bağımlılık söz konusu… Ama iklim gerçeği yıllardır bilinirken temiz enerjiye geçmenin bu kadar geciktirilmesi kimin sorumluluğu acaba?

Böyle ince ince dokunmuş raporlar üretirken, büyük planlar yaparken Avrupa büyük resmi tarihsel olarak gözden kaçırmış demek ki.

Türkiye mi? Haaa ondan hiç söz etmeyelim.

Yaşantımız çevre kehanetlerini doğrulayarak geçip gidiyor.