Çevre dostu ülkeler deyince aklınıza hangi ülkeler gelir? Çevre yatırımları konusunda kime güvenirsiniz? Ya da çevre mevzuatı güçlü olan ülkeler hangileridir? Yönetmelikler var ama bütün sorun uygulama eksikliğinde dediğiniz oluyor mu arada bir? Peki, uygulamada neden eksiklik olduğu konusunda rasyonel bir açıklamaya ulaşabiliyor musunuz?

Bana sorarsanız Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması biraz da bu güven sorunu yüzünden önerildi. Toplantılarda hep sözler verilir: “Elbette yapalım, biz de iklim değişikliğiyle mücadele edeceğiz. Elimizden geleni yapacağız. Durumun ciddiyetinin farkındayız”, gibi hamasi söylemler duyduğumuz çok olur. Sonra bir türlü o sözleri tutmaya sıra gelmez. Sözleri kimin tutacağı bile belli değildir. “Greenwashing” diye tabir edilen yeşille aklama uygulamaları görürüz çokça. Birisi bir yandan kentin akarsuyuna alabildiğince endüstriyel atıksu deşarjı yaparken diğer taraftan da şu kadar atığı geri dönüştürdük diye çevre dostu görüntüler verir. Pek çok örneğini görürsünüz etrafınızda. Bir başkası fosil yakıtları yakarken bir an bile düşünmez alternatifi var mı diye… Toplantılarda çevre dostu görünen hep o olur.

2015’te yapılan Paris İklim Anlaşması da böyle sözlerin sahnelendiği bir alan oldu. İmza koyanlar coşkuluydu. Ülkelerine döner dönmez gerekeni yapacaklardı. Ancak Ağustos 2021’de Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’nin yayınladığı rapor, durumun böyle olmadığını söylüyor. Diyor ki “Seragazı emisyonlarının azaltılması için katı önlemler alınmadıkça, 21. yüzyıl içinde küresel ısınma 2oC düzeyini aşacak!”. Yani verilen sözler bir kez daha tutulmamıştı.

Hissetmiyor muyuz bu küresel ısınma etkisini? Hala böyle bir şey yok diyenlere inanıyor muyuz? Kuraklık ve sel olaylarını, ekstrem hava koşullarını daha yeni yaşamadık mı? O zaman şu tartışmayı yapmanın bir anlamı var mı: “Gelişmiş ülkeler bugüne kadar kirlettiler, ekonomilerini geliştirdiler. Şimdi sıra bizde! Onlar önlemlerini alsınlar, bizim biraz daha vaktimiz var.”  Vaktimiz var mı gerçekten? Öyle bir an gelecek ki, samimiyetle çevreye yatırım yapmak istediğimizde bile geri dönülemez etkiler başını çoktan alıp gitmiş olacak. Bir kısır döngünün içinde sürüklenip gitmekte olduğumuzu anladığımızda gerçekten çok geç olacak.

Çevre dostları bunları yıllardır anlatır durur. Hep olumsuz olmakla, abartmakla, felaket tellallığı yapmakla suçlanırlar. İçimizde garip bir güven vardır nedense. “Bize bir şey olmaz, bir yolunu buluruz”.

Avrupa Birliği sözlerin ötesine geçmek istedi. Bu işi ekonomiye bağladı. Hem kendi iç düzeni için hem de küresel etkiyi gerçekleştirebilmek için. Kendi içimizde “Bizim çevre mevzuatımız Avrupa Birliği direktiflerine entegre olmuş durumda”, dememiz yetmeyecek. “Biz sınır değerleri sağlıyoruz”, dememiz yetmeyecek. Karbon emisyonlarımızı sayılarla göstermemiz gerekecek. Ürünlerimizde gömülü emisyonların düzeyi nedir? Bu ürünü imal ederken ne kadar karbon emisyonu yayıyoruz? Bu soruların yanıtı istenecek ihracatçıdan.

Soruların yanıtını bizim vermemiz yetmeyecek. Bir de doğrulayıcı kuruluşlardan tesis ziyareti yapmaları ve üretim esnasında ortaya çıkan karbon emisyonlarını raporlamaları istenecek. Bu durum işletmelere elbette ilave bürokrasi ve maliyet getirecek, bugüne kadar bir türlü anlamadığımız bir gerçeği anlatırcasına. Bedava yaşadığımızı zannettik yıllarca, Orhan Veli’nin o güzel şiirinde olduğu gibi:

“Bedava yaşıyoruz, bedava,

Hava bedava, bulut bedava,

Dere tepe bedava,

Yağmur çamur bedava…”

 

Kimse bizden para istemedi bugüne kadar, havayı kirlettiğimiz, yerküreyi ısıttığımız için. Bir arıtma tesisi yaptık, lütuf saydık. Çokça ürettiğimiz atığın küçük bir bölümünü geri kazandık diye yapmadığımız reklam kalmadı. Bu kadar atığı neden ürettiğimizi düşündüğümüz pek olmadı. Sanayiyi şehirle kucak kucağa tasarladık, “Ne güzel sanayi kenti olduk” diye sevindik. Bir yaptık, on söyledik. Yapmadıklarımızı hiç söylemedik. Sonra istedik ki söylediklerimize inansınlar. Biz böyle yapmaya devam edelim istedik.

Avrupa Birliği artık böyle yapmamızı istemiyor; sözlerin ötesine geçmek istiyor. “Ben bölgemi korumak istiyorum. Alanıma karbonu yüksek ürün girsin istemiyorum. Sınırda karbon düzenleme mekanizması bunun için bulduğum bir formül”, diyor.

“Güvenilir” karnesi almak o kadar da kolay olmayacak gibi görünüyor.