İsviçre’nin Alpleri deyince aklıma hep Heidi gelirdi küçükken. Heidi’nin büyükbabasıyla yaşadığı doğa dostu hayatı çizgi filmlerde izlemenin tadına doyum olmazdı.

Sonra ben büyüdüm ve İsviçre’nin Alplerinin başka bir nedenle anılmaya başladığını fark ettim. Alplerin ortasında, tablolardan fırlamış gibi güzel ve küçük İsveç kasabası Davos’u,  Dünya Ekonomi Forumu’nun yıllık toplantısının yapıldığı yer olarak anıyorlardı.

Dünya Ekonomik Forumu (WEF), 1971’de kurulmuş bağımsız bir uluslararası örgüt, bir sivil toplum kuruluşu. Finansmanı büyük ölçüde cirosu beş milyar doların üzerinde olan üye şirketler tarafından gerçekleştiriliyor. Misyonunu iş dünyasını, politik, akademik çevreleri, toplumun liderlerini bir araya getirerek dünyanın durumunu iyileştirmek olarak ifade ediyor bu örgüt.

Dünya Ekonomik Forumu en çok da Davos’ta yaptığı toplantılarla anılıyor. Bu örgütün küresel ve demokratik kuruluşlar üstündeki gücü, kurumsal aklama girişimleri, toplantı için alınan güvenlik tedbirlerinin kamuya maliyeti, örgütün vergiden muaf olması, şeffaf olmayan karar verme süreçleri ve belirsiz üyelik kriterleri, finansal şeffaflığının olmayışı ve yıllık toplantılarının çevresel ayak izi hep çok eleştirildi. Elitler kulübü diyenler de oldu bu örgüte.

Bu yıl da dünyanın dört bir yanından binlerce kişi sözüm ona “Davos ruhu” ile dünyanın durumunu iyileştirme görüşmelerini gerçekleştirdiler. Konu çoktu görüşülecek: Avrupa’da bir savaş, gelişmekte olan ülkelerde gıda krizleri, dalgalanan enflasyon rakamları… Panellerde yapılan tartışmaların neredeyse üçte birinin konusu küresel ısınmaydı. Çevresel ve sosyal konulara yatırım yapmaktan söz etmeyen üst düzey yönetici çok azdı. Herkes çevre diyordu, sürdürülebilirlik diyordu adeta.

Neden herkes iklimden ve sürdürülebilirlikten söz ediyordu? Görüşmeleri izleyen bir katılımcıya göre “Suçlulukla baş etmenin bir yolu da bu, konuşmak. Gezegeni darmadağın ettiklerini biliyorlar.”

Dünya Ekonomik Forumu’nun elli yıllık geçmişinin son otuz yılında iklim gerçeği bilim insanları tarafından bangır bangır bağırılıyordu. Ama iklim bir türlü öncelikli konu haline gelemiyordu. Her zaman daha önemli bir şey vardı. Bu sefer göz ardı edemediler. En azından konuştular iklimi.

Bugün Dünya’nın başındaki problemlerin çoğu aslında iklimle ilgili. Örneğin, gıda krizi artan küresel sıcaklıklar nedeniyle her gün büyüyor. Sıcak hava dalgaları insanları öldürüyor. Sönmeyen yangınlarla karşılaşıyoruz. Ormanlar, evler, canlılar yanıyor. Bazı ada ülkeleri sular altında kalıyor. Seller artıyor. Problemler o kadar çok büyüdü ki Davos’a da gitseler gerçeklere kulaklarını tıkayamadılar bu kulüpteki insanlar. Konuşmak zorunda kaldılar. Bazı ülkeler enerji krizi nedeniyle fosil yakıt kullanmış olsalar bile uzun vadede fosil yakıt dışında bir altyapı kuracaklarını beyan ettiler hiç olmazsa.

Ancak öyle büyük kararlar da çıkmadı tabii. Pek çok beylik laf ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı sözleri verilerek durumu geçiştirme çabaları… Herkes iklim krizinde hem fikir ama yapılacaklar konusunda köklü bir dönüşüm çabası yok.

İklimden bahsetmek günah çıkarmaktı belki onlar için. Hep birlikte günah çıkarıp, bugüne kadar yaptıklarını yapmaya devam etmek yolunu seçtiler. Herkes aynı şekilde günah çıkarırsa akla kara zaten belli olmayacaktı değil mi?

İsviçre’nin Alplerine hiç gitmedim. Çocukluk anılarımda Heidi çizgi filmi nedeniyle çok güzel bir yeri vardı Alplerin. Keşke o anılar öyle kalsaydı.