Kaleme, kâğıda sarıldım bugün.

Ne varsa elimde, bir kenara bıraktım.

Yazmalıydım, ama niye?

Bu hüznü paylaşmak mümkün müydü?

Hangi hüznü paylaşmak mümkündü ki?

Sonra niye paylaşılsındı hüzün?

Başkalarını da hüzünlü yapmanın ne faydası vardı?

Ama bilinmek istiyordu insan.

Bilinsin istiyordu içindeki hüzün.

 

Bugün annemin doğum günü…

Gözyaşlarımla kutluyorum bugün onun doğum gününü.

Elimden başka şey gelmiyor.

Neredeyse iki yıl olacak annemi toprağa vereli,

Neredeyse iki yıl olacak kendimi hüzünle arkadaş edeli.

 

“Ölüm nedir?” diye sordum kendime.

“Ölüm özlemektir,” dedi hüzün.

“Geçer mi?” diye sorunca,

Dedi, “Göreceksin, dön bak içine.”

 

Bakınca içime, anladım.

Mümkün değildi hiç geçmesi.

Özlemle yaşamaya alışıyordu insan,

Hüzünle barışık bir şekilde…

Arkadaş sofralarında,

Yalnızlık, özlem ve hüzün oturuyordu artık bazen.

 

İlk günler rüyalarıma çok giriyordu annem.

Sanki bana güç veriyordu.

Bir gün sordum ona,

“Neden gittin?” diye.

Baktı o an yüzüme, “Anlamıyor musun?” dercesine.

Birkaç gün gelmeyince,

Anladım ki yanlış soruydu.

 

O gün bugün, annemi özler dururum.

O rüyalarıma girdikçe mutlu olurum.

Hayali, pusulam olur benim, yönümü bulurum.

Yaptığım ve yapacağım tüm iyi şeyleri,

Ona ithaf ederek, avunurum.

 

 

*

Bugün annem için yazdım. Sevdiklerini kaybeden tüm dostlara selam olsun.

Annesi hayatta olanlar, lütfen annelerine kendileri için ne kadar değerli olduklarını bugün bir kez daha hissettirsinler.